DİĞER
“12 Eylül'den sonra toplumun rahatlaması, Dönüşüm’de artık mücadeleyi bırakıp ölmeye yatan Samsa’nın ölüsünü nihayet evden attıklarında rahatladığını fark eden ailenin durumuna benziyor, aynı anda ışıl ışıl parıldamaya başlayan kız kardeşin evlenme zamanının geldiğini fark ederler. Böcekleşmiş, yenilmiş oğlun yerini olasılıkla piyasada nasıl hayatta kalacağını bilen, işbilir bir damat, bir bakıma üvey oğul alacaktır.”
K24'te Eylül ayının son vitrini: Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevleri tarafından bize gönderilen, dikkatimizi çeken; okumak ve üzerine yazı yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar...
"İşkenceye bakmak mı, bakmamak mı gerekir? Benzer biçimde işkenceyi yazmak mı gerekir, yazmamak mı? Coetzee, Elizabeth Costello’da bu soruna yeniden döndüğünde kötülüğün anlatımında kötülüğe benzer bir şeyin içimize sızmamasının imkânsız olduğunu düşünür."
"Kulüp, gayrimüslim toplulukların sadece kurbanlar olmadıklarını, kendilerince 'dövüştüklerini', bazen kolektif, bazen de bireysel olarak içerisine hapsedildikleri o tahakküm döngüsünü kırmaya çalıştıklarını hatırlatıyor. Gayrimüslimlerin bile bazen unuttuğu, hatta çoğu zaman unutmaya zorlandığı bir şey bu."
"Muharrir 1932’de dünyanın halini bir ağaç mecazı üzerinden tahayyül etmektedir. Söz konusu olan, Sevgi Soysal’ın Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’nde olduğu gibi bir ağacın yıkılışıyla bir düzenin çöküşü ve yeni imkânların filizlenişi değildir; 1918’den 1932’ye kadar olan süreçte dünya bir ağaç gibi silkelenmektedir ve kalıcı olan yıkım ve yaratımın birlikteliği değil, ağacın kendisi olacaktır."
"Dünya edebiyatı üzerine düşünürken 'edebi değer', 'edebi zevk' ve genel anlamda 'değer yargısının' değişken olduğunun ve objektif bir yönü olmadığının da farkında olmak gerekir. Bu yönüyle edebiyat eleştirisinin de kendi oluşturduğu bir ideolojisi olabiliyor. Örneğin Thomas Mann en azından Amerika’da, 1950 ve 1960’larda Kafka’dan daha seçkin bir yazar olarak değer görürken, şimdi hem popüler kültürde hem de akademide daha az görünen ve incelenen bir yazar."
"İnsan Hakları konusunda Türkiye'de zaman zaman hatırı sayılır ilerlemeler olduysa da, ülkenin siyasi kültüründe hâkim olan otoriter, milliyetçi, ataerkil ve asimilasyoncu tavırların, devlet güvenliğini kişi özgürlüğü ve güvenliğinin üstünde tutan yaklaşımın, sol ideolojilere kapalılık ve komünizm korkusunun köklü reformları engellediğini ve insan hakları ihlallerinin devam ettiğini görüyoruz."
“Suat Derviş’in romanları, psikolojik gerilimlere verdiği önemle, insan benliğinin derinliklerini anlama ya da gösterme çabasıyla ve kadının erkek karşısındaki toplumsal konum ve rolünü sıradan bir aşk hikâyesi anlatırken bile tartışmasıyla dönemin öteki tefrikalarından ve popüler aşk romanlarından farklılaşır."
"Yoksulluk çeken insanların hayatlarını, nelerden yoksun kaldıklarını, açlıklarını, yorgunluklarını vs çok ayrıntılı olarak anlattığı gibi, ruhsal yoksulluğu anlatmayı da önemsemiştir Suat Derviş... Romanın ilginç bir özelliği de sonlarını, Suat Derviş’in muhabir olarak Sovyetler Birliği’ne gitmesi üzerine Kemal Tahir'in yazmış olması..."
"Köy sadece iktisadi gelişme, kalkınma, yozlaşma, sömürü gibi konularda yazarların fikirlerini ortaya koyabilecekleri bir sahne işlevi görmez, başka iki konuda da edebiyatçılar için kullanışlıdır. Cinsellik ve halkla aydın arasındaki uçurum."
Nur Horsanalı, Ulya Soley ve Eylül Şenses’den oluşan Bienal’in Genç Küratörler Grubu ile 5. İstanbul Tasarım Bienali ve 'Empatiye Dönüş: Birden fazlası için' tasarım teması üzerine konuştuk; tabii ki tasarıma bakış açılarını da...
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, bize gönderilen, dikkatimizi çeken; okumak ve üzerine yazı yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar...
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık